21 Ekim 2013 Pazartesi

Süt Alerjisinin Belirtileri / Alerjide Biorezonans

Süt alerjisi özellikle erken bebeklik-çocukluk çağında, daha ziyade de inek sütü ile beslenen çocuklarda görülür. Annenin tükettiği inek sütü veya sütten yapılan ürünler anne sütüne geçtiğinden sadece anne sütü ile beslenen bebeklerde dahi inek sütü alerjisi etkili olabilmektedir. 

Süt Alerjisinin Belirtileri

Süt alerjisinin belirtileri süt içildikten hemen sonra ortaya çıkar ve çok değişkendir. Hedef organ sadece deri, sindirim veya solunum sistemi olabilir fakat çoğu zaman birden fazla sistem olaya katılır.  Süt alerjisinin mide-bağırsak sistemi belirtileri bulantı, kusma, kramp şeklinde karın ağrıları, ishal, karında şişkinlik ve gazdır.

Deride ortaya çıkan belirtiler, ürtiker veya halk arasında kurdeşen adı verilen döküntüler ile egzamadır. Bazen yüzde ve göz kapaklarında şişme şeklinde ödem de görülebilir.

Süt alerjisine bağlı solunum sistemi belirtileri, deri ve sindirim sistemininkilere göre çok daha nadirdir ve astım krizi veya alerjik nezle şeklinde görülür. Belirtiler, çoğu zaman da tek başına değil, diğer sistem bulguları ile birliktedir.


İnek Sütü Alerjisinin Biorezonans ile Tedavisi

Besin alerjisi, immun sistemin normal şartlarda zararsız olan bir besin maddesini, yanlışlıkla zararlı bir madde olarak algıladığı zaman ortaya çıkar. Vücut bu durumda savunma sistemini harekete geçirerek o besin maddesine özgü IgE (immunglobulin E) antikorlarını üretmeye başlar. Kişi bu besin maddesini yediğinde, immun sistem büyük miktarlarda kimyasal madde ve histamin salgılar. Bu da solunum sistemi, sindirim sistemi, cilt ve kalp-dolaşım sistemlerini etkileyebilecek bir dizi alerjik reaksiyonu tetikler.

Biorezonans tedavisinde alerjiye neden olan besinin zararlı bir besin olmadığı bilgisi immun sisteme verilmekte, böylece vücut inek sütüne karşı savunma sistemini artık devreye sokmamaktadır. Biorezonans terapilerinin sonunda tekrar süt alınmaya başlanabilir. Vücut, süt proteinlerini artık yabancı bir besin maddesi olarak algılamayacağı için alerjik reaksiyon oluşmaz...

Biorezonans tedavisi boyunca inek sütü ve inek sütü içeren tüm yiyecekleri tüketmek ve hatta inek sütü proteininin titreşim kodunu içeren tüm yiyeceklere dokunmak yasaktır.

1 Ekim 2013 Salı

Huzur Bacak Sendromu (HBS) ve Biorezonansla Tedavisi

Huzursuz Bacak Sendromu (HBS),  uykudayken, otururken, yatar pozisyondayken bacaklarda hissedilen huzursuzluk, hareket ettirme ihtiyacı, uyuşma, karıncalanma gibi çoğunlukla tam olarak tanımlanamayan şikayetler yaratan bir rahatsızlıktır. "Bacaklarım karıncalanıyor", "bacaklarım yanıyor",   “bacaklarım çekiliyor”, “bacaklarım atıyor” gibi cümlelerle yaşadığı sıkıntıyı anlatmaya çalışan hastaların her biri başka türlü tarif eder sıkıntısını...

Bacaklardaki rahatsız edici his nedeniyle bacakların hareket ettirilmesi isteği, oturma ya da uzanma gibi istirahat zamanlarında ortaya çıkar. Ya da gece uyumak için yatağa girildiğinde.. 
Bacaklardaki huzursuzluk, yanma, karıncalanma hissi, hareket ettirme ihtiyacı yüzünden hastalar bir türlü uykuya dalamaz, ayaklarını sürekli hareket ettirmek, yataklarından kalkıp dolaşmak isterler.. Ayaklarını soğuk suya tutarak, masaj yaparak, kalkıp kısa süre yürüyerek, ayaklarını gererek "anlık" olarak kısmen ya da tamamen düzelme sağlanabilir. Ama kısa bir süre sonra huzursuzluk tekrar başlar. 
HBS hastaları, TV seyrederken, misafirliğe gittiklerinde, uçak/otobüs yolculuklarında, sinema/tiyatro/konser süreleri boyunca aynı pozisyonda oturamazlar. Bir türlü uykuya geçemeyen, uykusunda bile istemsiz bacak hareketleri devam eden Huzursuz Bacak Sendromu hastalarının yaşam kaliteleri bu yüzden olumsuz olarak etkilenir. Ağrının hareketle azalması ve istirahat ile tekrardan başlaması HBS hastalığının "ayırıcı" özelliğidir. 

Genellikle ailede başka kişilerde de görülür. Her üç hastanın birinde HBS genetiktir. Kronik ilerleyici gidiş ve/veya periyodik kötüleşmeler saptanmıştır. Demir eksikliği (kansızlık), şeker hastalığı, böbrek hastalıkları, sinir sistemi hasarlarında, gebelikte görülse de hastaların yüzde doksan beşinde temel bir neden bulunamamaktadır. Romatizmalı hastalıklarla karıştırıldığı çok olur. Bu yüzden teşhisi bazen uzun sürebilmektedir. 

HBS, her yüz kişiden birinde - beşinde rastlanacak kadar sık görülen bir rahatsızlıktır. İleri yaşla birlikte, daha sık rastlanmaktadır. Altta yatan bir neden varsa (kansızlık, şeker hastalığı gibi) öncelikle onun tedavisi gerekmektedir. Sebebi belirsiz olan durumlarda ilaç tedavisi uygulanabilir. 

Huzursuz Bacak Sendromu'nun Biorezonans ile tedavisi mümkün
HBS hastalarının büyük çoğunluğunda tetkikler buğday alerjisi saptamaktadır. Maskeli alerji sınıfına giren buğday alerjisi tedavisi sonunda huzursuz bacak sendromu da şaşırtıcı bir hızla ortadan kalkmaktadır.

HBS’nin Biorezonans ile tedavisi majör allergenlerin (buğday, süt, yumurta, şeker..), ağır metallerin (kurşun, civa, teflon..), manyetik alan kirliliğinin (cep telefonları, bilgisayarlar..) ve vücuttaki enerji akışı blokajlarının tespit ve terapisinden ibarettir. Hastalara çıplak ayakla her gün 10 dakika toprağa temas etmesi önerilmektedir. 

9 Eylül 2013 Pazartesi

Sağlıklı Yaşamın Tehditi; "Fazla Kilolar"

http://www.neosante.com.tr/index.html




Son yapılan araştırmalar gösteriyor ki "kilo sorunu" sağlıklı yaşam için artan bir tehdit olmaya devam etmektedir.

Yanlış beslenme, hareketsizlik, insülin direnci kilo sorununda birincil sebepler olarak ortaya çıkarken basit psikolojik travmaların bile beslenme tarzını etkilediği bilinmektedir. Stresli dönemler, depresyon yeme içme dengesini bozarak çabuk kilo alımını tetikler. Fazla kilolar yalnızca estetik kaygılara değil aynı zamanda kalp, tansiyon, şeker hastalığı gibi yaşam kalitesini ve süresini kısaltan pek çok hastalığa da yol açabilir.
Ülkemizde son birkaç yıl içinde binlerce kişi tarafından fazla kilolar, özellikle sigara, alkol, ağrı ve alerji gibi sorunların tedavisinde bir tamamlayıcı tıp yöntemi olan Mora Terapi tercih edildi. Türkiye'de bilimsel olarak sonuçları araştırılan, elektromanyetik rezonans tıbbı olarak da bilinen Sağlık Bakanlığı onaylı Mora Terapi, zararlı bağımlılıklardan kurtulmada geleneksel tedavi yöntemlerine göre daha kısa sürede ve kalıcı sonuçlar ortaya koyması sebebiyle en çok başvurulan tamamlayıcı tedavi yöntemleri arasında gösteriliyor. Sigara, alkol, ağrı, kilo, alerji gibi bağımlılıkları olan, stres yaşayan kişilerin bu sorunlar ile baş edebilmeleri için kullanılan Mora Terapi yöntemi, diğer alternatif tıp yaklaşımları arasında, yan etkisi son derece az, çok kısa süreler içerisinde kalıcı sonuçlar ortaya koyan bir yöntem olarak diğerlerinden ayrılıyor.
Uzman Dr. Ersal Işık'ın bu konudaki görüşleri şöyle: "Mora Terapi ile kilo verme seanslarında yapılan sadece karbonhidratlar üzerinden frekans silme işlemi değildir. Aynı anda vücudun kendi enerji sistemi üzerinden de bir dengeleme yapılır. Renk Terapileri ve başka biorezonans teknikleri aynı anda kullanılır. Sonuçlara bakıldığında %96 oranında kişilerin genel anlamda iştahının azaldığı, karbonhidrat yüklü gıdalara bir eğilimi olmadığı tespit edilmiştir. Tedavinin üçüncü haftasından itibaren kişiler kendilerini hafiflemiş hissettiklerini, uykularının düzeldiğini, varsa vücut ağrılarının azaldığını ve duygusal olarak sakinleştiklerini söylemektedirler."
Mora Terapi ile Kilolardan Kurtulma Tedavisinde, kişinin beyaz un, şeker, nişasta, çikolata gibi karbonhidrat ağırlıklı kilo aldırıcı gıdaları tüketme miktarının kolaylıkla azaltılması ve bu gıdalara olan düşkünlüğünün giderilmesi sağlanır. Aynı zamanda kişiye önerilen kolay bir diyet programıyla da yeme alışkanlıklarının düzene girmesi ve daha sağlıklı yeme alışkanlığı geliştirmesi desteklenir. Böylelikle kilo verme çok kolaylıkla gerçekleşir.
Dr. Sema Karadağ Mora Terapi ile kilo kontrolünün başarısını şu şekilde açıklamaktadır: "Birinci basamakta hastadan alınan idrar örneği ve yiyecek numuneleri tüplere yerleştirilerek karaciğer üzerinden karbonhidrat detoksu yapılır. Kişinin karbonhidrat içeren yiyeceklere karşı bağımlılık hissi ortadan kaldırılır. Bach Çiçekleri tedavisi ve uygun diyet programıyla terapi desteklenir. Uygulanan Bach Çiçekleri ve Renk Terapileri ile kişilerin duygu durumları güçlenir. Süper Tuning ile enerji blokajları açılır."
İştahın uzun süreli (hatta kalıcı) olarak azaltılabilmesi için Mora Terapi kişinin özelliklerine uygun şekilde kullanılması çok önemlidir. İştah çoğu zaman psikolojik durumla doğrudan bağlantılıdır ve kişinin ruhsal özelliklerine göre Mora Bach Çiçekleri ya da Mora Renk Terapisi veya S. Tuning Terapisi gibi diğer destekleyici terapilerle kilo verme seanslarının etkisi artırılarak kalıcılığı sağlanır. Bugüne kadar Türkiye'de binlerce hastanın Mora Terapi gördüğü ve başarı oranlarının yüzde 80'ler civarında olduğu Mora tedavi uzmanları tarafından belirtilmektedir. Amerika ve Avrupa'da yaygın bir şekilde kullanılan Mora Terapi, Türkiye genelinde 20 farklı ilde bulunan 50 Mora Terapi Merkezi üzerinden hizmet vermektedir.

29 Ağustos 2013 Perşembe

Aile Dizimi Terapi Yöntemi -1-

AİLE DİZİMİ TERAPİSİNİN TARİHÇESİ
VE
BERT HELLINGER
Afrika’ya katolik misyoneri olarak giden Bert Hellinger’in, Zulu’lardan öğrenerek sistematik hale getirdiği ‘Familien Aufstellung’ yaklaşık otuz yıldır Almanya’dan dünyaya yayılmaktadır.
Hala şaman inançlarına bağlı yaşayan Zulu’ların, ateş başında toplanarak, sorunlarının çözümüne yönelik yaptıkları törenlerde, atalarının ruhlarını çağırarak onlardan yardım almalarıdır temel nokta.
Soyaçekim; güzel bir cilt, fazla kilolar, kanser v.b. genetik unsurlarla sınırlı değildir. ‘Babasına çekmiş’, ‘annesi kılıklı’ gibi terimlerin bahsettiği huylarla da… Aile büyüklerinin yaşadıkları ve yaşananların bıraktıkları etkiler de kuşaktan kuşağa aktarılan/üstlenilen miraslar arasındadır. Ruhsal gelişim süresince; ruhun bedenlendiği ailede; tüm bireyler birbirlerini karşılıklı olarak seçmişlerdir; çünkü birbirlerinden öğrenecekleri vardır.
Örneğin, anneannesi şiddete maruz kalmış bir kişi, ‘anneannem nasıl dayak yediği halde dedemi sevip, onunla evli kalmaya devam edebilmiş?’ dediyse, çocukken şiddete maruz kalmamasına rağmen, eşinden dayak yemeye başlayabilir. Bunun bir sebebi de, kabullenemediği olayı, evrenin aynısını kişiye yaşatarak karşısına çıkartmasıdır. Üstlenmenin altında yatan, kişinin anneannesine duyduğu sevgidir ama anneannesinin hayat deneyimini kabullenip onaylamak yerine, saygısızlık göstermesidir. Freudyen psikilojik terapi 20. y.y.’ın özellikle ikinci yarısına önemli farkındalıklar getirse de, 0-6 yaş dönemini baz aldığından, bu tip olaylar karşısında tıkanır. Çocukken şiddet görmemiş kişi, psikoloğa başvurarak olayın kaynağını bulamadığından, sorunu kökünden çözümleyemez. Çünkü sorunların kökleri sadece bizde yatmamakta, gerilere, hatta yedi kuşak öncesine kadar uzanabilir.


BERT HELLİNGER KİMDİR? 


1925 yılında doğan Bert Hellinger önce felsefe, teoloji ve pedagoji eğitimi aldı. 16 yıl boyunca Katolik bir misyon üyesi olarak Güney Afrika'da Zulular'ın arasında yaşayan Hellinger, Zulular'ın arasında misyoner ve kendi ifadesiyle ruhsal yol gösterici olarak sürdürdüğü çalışmalarda derinden etkilendi. 

Hellinger, 1970'li yılların başında misyonuna veda ederek psikoterapiye yönelmek üzere Avrupa'ya döndü. Avrupa'ya döndükten sonra Viyana'da psikanaliz eğitimi alan Hellinger, ardından Amerika'da Arthur Janov'dan primer terapi eğitimi aldı. Bu dönem, Eric Berne'in “Günaydın dediğinde söylediğin nedir?” konulu yazısı daha sonra kendi oluşturduğu “Aile Dizimleri” açısından bir dönüm noktası oluşturdu. 

Çalışmalarında çözüme gidebilmek için hikayeler, mitoslar, roman, çizgi roman ve filmler kullanan Berne, Hellinger'in öykücü yanının oluşmasında önemli bir rol oynadı. Hellinger, Berne'in yaklaşımına kuşaktan kuşağa aktarım düşüncesini ekledi. 

Amerika'da geçirdiği sürede Milton Erickson'ın öğrencilerinden Jeffrey Zeig, Stephan Lankton ve diğelerinden beden dilini en ince düzeyde izlemeyi ve değerlendirmeyi öğrenen Hellinger'in, terapi akımlarının önde gelen isimleriyle sürdürdüğü çalışmalar ve yoğun uygulamalar, “Aile Dizimi” ya da “fenomenolojik-sistemik aile terapisi” olarak bilinen kendi senteziyle sonuçlandı. 

Başta Avrupa ülkeleri olmak üzere bütün dünyada saygın bir yeri olan Bert Hellinger, günümüzün en çok yankı uyandıran terapistleri arasında yer alıyor. Hellinger'in Türkçede yayımlanan “Sevgi Düzenleri”, “Kabul Etmenin Özgürlüğü”, “Sevginin Saklı Simetrisi” ve “Yardım Etmenin Düzenleri” adlı kitapları bulunuyor. 


15 Ağustos 2013 Perşembe

Alerji Engellenebilir mi?

Alerji Engellenebilir mi?
Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Mustafa Çalık, çoğu anti alerjik ilaçların hastalar üzerinde rahatsız edici yan etkiler oluşturduğunu söyleyerek yan etkisi olmayan tamamlayıcı tıp tedavi yöntemlerini öneriyor.
Sanayileşmenin etkisiyle günümüzde gittikçe artış gösteren sağlık sorunlarının başında alerjik hastalıklar geliyor. Alerji tedavisinde öncelik, alerjik olduğu düşünülen maddelerden uzak durmaktan geçiyor. Korunmanın yanı sıra burunda akıntı, ağızda kaşıntı, aksırma gibi belirtilerle kendini gösteren alerjilerin tedavisinde farklı ilaçlar kullanılıyor. Ancak yapılan araştırmalar alerji tedavisinde kullanılan anti alerjik ilaçların hastalar üzerinde istenmeyen yan etkiler çıkardığını ortaya koyuyor.
Konu ile ilgili çalışmalar yapan Urfa Medigap Hastahanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Mustafa Çalık, alerji için kullanılan ilaçların hastalar üzerinde, uyku hali, sersemlik gibi rahatsız edici yan etkiler oluşturduğundan, bu tür yan etkileri yaşamadan tedavi olmak isteyen kişilere tamamlayıcı tıp tedavi yöntemlerini önerdiklerini ifade etti.
Dr. Mustafa Çalık'ın yaptığı çalışmaya katılanlar, alerjik nedenlerle göğüs hastalıkları polikliniğine başvuran hastalardan oluştu. Konvansiyonel antiastmatik ve antialerjik tedaviye ek olarak, Mora Terapi ile alerji tedavi seanslarına giren hastaların sonuçlarına bakıldığında, bu gruptaki tedavi sonuçlarının daha başarılı olduğu gözlemlendi. Dr. Mustafa Çalık denetiminde yapılan çalışmalarda elde edilen sonuçlar, özellikle Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde yapılmış benzeri çalışmalarda sağlanan yüzde 80'lere ulaşan başarı oranları ile paralellik gösterdi.
Küf mantarı, ev tozu akarı, kedi alerjisi ve gıda alerjisi olduğu bilinen hasta grupları üzerinde uygulanan Mora Terapi uygulaması sonrasında söz konusu şikayetlerin geçtiği görüldü. Semptom kontrolüne bağlı hasta memnuniyeti sağlandı. Mora Terapi uygulanan hastaların önemli bir kısmı, kullandıkları astım ilaçlarını ya tamamen bıraktılar ya da onlara olan gereksinimleri belirgin oranda azaldı.
Dr. Mustafa Çalık; "Son zamanlarda, alerji sorunlarının tedavisinde ön plana çıkan tamamlayıcı tedavi yöntemlerinden Mora Terapi ile yaptığımız çalışmalarda astım ve alerjide çok önemli ve yüz güldürücü sonuçlar aldık. Mora Terapi'nin başarısı, sanırım bu alandaki tartışmalara ve tedavi protokollerine de yeni bir boyut getirecektir. Bu başarılı sonuçlara ek olarak, tedavinin bilinen bir yan etkisinin olmaması da gelecekte bu tedavinin oldukça yaygınlaşacağına dair önemli bir göstergedir," diye konuştu.
Mora Terapi, yaklaşık 35 yıldır, başta Almanya olmak üzere, birçok Avrupa ülkesinde özellikle alerji tedavisinde ve daha birçok alanda başarıyla uygulanan bir tamamlayıcı tıp yöntemidir. Mora Terapi'de deneyimin en fazla olduğu ama aynı zamanda en fazla klinik deneyim gerektiren alan alerjidir.