29 Ağustos 2013 Perşembe

Aile Dizimi Terapi Yöntemi -1-

AİLE DİZİMİ TERAPİSİNİN TARİHÇESİ
VE
BERT HELLINGER
Afrika’ya katolik misyoneri olarak giden Bert Hellinger’in, Zulu’lardan öğrenerek sistematik hale getirdiği ‘Familien Aufstellung’ yaklaşık otuz yıldır Almanya’dan dünyaya yayılmaktadır.
Hala şaman inançlarına bağlı yaşayan Zulu’ların, ateş başında toplanarak, sorunlarının çözümüne yönelik yaptıkları törenlerde, atalarının ruhlarını çağırarak onlardan yardım almalarıdır temel nokta.
Soyaçekim; güzel bir cilt, fazla kilolar, kanser v.b. genetik unsurlarla sınırlı değildir. ‘Babasına çekmiş’, ‘annesi kılıklı’ gibi terimlerin bahsettiği huylarla da… Aile büyüklerinin yaşadıkları ve yaşananların bıraktıkları etkiler de kuşaktan kuşağa aktarılan/üstlenilen miraslar arasındadır. Ruhsal gelişim süresince; ruhun bedenlendiği ailede; tüm bireyler birbirlerini karşılıklı olarak seçmişlerdir; çünkü birbirlerinden öğrenecekleri vardır.
Örneğin, anneannesi şiddete maruz kalmış bir kişi, ‘anneannem nasıl dayak yediği halde dedemi sevip, onunla evli kalmaya devam edebilmiş?’ dediyse, çocukken şiddete maruz kalmamasına rağmen, eşinden dayak yemeye başlayabilir. Bunun bir sebebi de, kabullenemediği olayı, evrenin aynısını kişiye yaşatarak karşısına çıkartmasıdır. Üstlenmenin altında yatan, kişinin anneannesine duyduğu sevgidir ama anneannesinin hayat deneyimini kabullenip onaylamak yerine, saygısızlık göstermesidir. Freudyen psikilojik terapi 20. y.y.’ın özellikle ikinci yarısına önemli farkındalıklar getirse de, 0-6 yaş dönemini baz aldığından, bu tip olaylar karşısında tıkanır. Çocukken şiddet görmemiş kişi, psikoloğa başvurarak olayın kaynağını bulamadığından, sorunu kökünden çözümleyemez. Çünkü sorunların kökleri sadece bizde yatmamakta, gerilere, hatta yedi kuşak öncesine kadar uzanabilir.


BERT HELLİNGER KİMDİR? 


1925 yılında doğan Bert Hellinger önce felsefe, teoloji ve pedagoji eğitimi aldı. 16 yıl boyunca Katolik bir misyon üyesi olarak Güney Afrika'da Zulular'ın arasında yaşayan Hellinger, Zulular'ın arasında misyoner ve kendi ifadesiyle ruhsal yol gösterici olarak sürdürdüğü çalışmalarda derinden etkilendi. 

Hellinger, 1970'li yılların başında misyonuna veda ederek psikoterapiye yönelmek üzere Avrupa'ya döndü. Avrupa'ya döndükten sonra Viyana'da psikanaliz eğitimi alan Hellinger, ardından Amerika'da Arthur Janov'dan primer terapi eğitimi aldı. Bu dönem, Eric Berne'in “Günaydın dediğinde söylediğin nedir?” konulu yazısı daha sonra kendi oluşturduğu “Aile Dizimleri” açısından bir dönüm noktası oluşturdu. 

Çalışmalarında çözüme gidebilmek için hikayeler, mitoslar, roman, çizgi roman ve filmler kullanan Berne, Hellinger'in öykücü yanının oluşmasında önemli bir rol oynadı. Hellinger, Berne'in yaklaşımına kuşaktan kuşağa aktarım düşüncesini ekledi. 

Amerika'da geçirdiği sürede Milton Erickson'ın öğrencilerinden Jeffrey Zeig, Stephan Lankton ve diğelerinden beden dilini en ince düzeyde izlemeyi ve değerlendirmeyi öğrenen Hellinger'in, terapi akımlarının önde gelen isimleriyle sürdürdüğü çalışmalar ve yoğun uygulamalar, “Aile Dizimi” ya da “fenomenolojik-sistemik aile terapisi” olarak bilinen kendi senteziyle sonuçlandı. 

Başta Avrupa ülkeleri olmak üzere bütün dünyada saygın bir yeri olan Bert Hellinger, günümüzün en çok yankı uyandıran terapistleri arasında yer alıyor. Hellinger'in Türkçede yayımlanan “Sevgi Düzenleri”, “Kabul Etmenin Özgürlüğü”, “Sevginin Saklı Simetrisi” ve “Yardım Etmenin Düzenleri” adlı kitapları bulunuyor. 


15 Ağustos 2013 Perşembe

Alerji Engellenebilir mi?

Alerji Engellenebilir mi?
Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Mustafa Çalık, çoğu anti alerjik ilaçların hastalar üzerinde rahatsız edici yan etkiler oluşturduğunu söyleyerek yan etkisi olmayan tamamlayıcı tıp tedavi yöntemlerini öneriyor.
Sanayileşmenin etkisiyle günümüzde gittikçe artış gösteren sağlık sorunlarının başında alerjik hastalıklar geliyor. Alerji tedavisinde öncelik, alerjik olduğu düşünülen maddelerden uzak durmaktan geçiyor. Korunmanın yanı sıra burunda akıntı, ağızda kaşıntı, aksırma gibi belirtilerle kendini gösteren alerjilerin tedavisinde farklı ilaçlar kullanılıyor. Ancak yapılan araştırmalar alerji tedavisinde kullanılan anti alerjik ilaçların hastalar üzerinde istenmeyen yan etkiler çıkardığını ortaya koyuyor.
Konu ile ilgili çalışmalar yapan Urfa Medigap Hastahanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Mustafa Çalık, alerji için kullanılan ilaçların hastalar üzerinde, uyku hali, sersemlik gibi rahatsız edici yan etkiler oluşturduğundan, bu tür yan etkileri yaşamadan tedavi olmak isteyen kişilere tamamlayıcı tıp tedavi yöntemlerini önerdiklerini ifade etti.
Dr. Mustafa Çalık'ın yaptığı çalışmaya katılanlar, alerjik nedenlerle göğüs hastalıkları polikliniğine başvuran hastalardan oluştu. Konvansiyonel antiastmatik ve antialerjik tedaviye ek olarak, Mora Terapi ile alerji tedavi seanslarına giren hastaların sonuçlarına bakıldığında, bu gruptaki tedavi sonuçlarının daha başarılı olduğu gözlemlendi. Dr. Mustafa Çalık denetiminde yapılan çalışmalarda elde edilen sonuçlar, özellikle Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde yapılmış benzeri çalışmalarda sağlanan yüzde 80'lere ulaşan başarı oranları ile paralellik gösterdi.
Küf mantarı, ev tozu akarı, kedi alerjisi ve gıda alerjisi olduğu bilinen hasta grupları üzerinde uygulanan Mora Terapi uygulaması sonrasında söz konusu şikayetlerin geçtiği görüldü. Semptom kontrolüne bağlı hasta memnuniyeti sağlandı. Mora Terapi uygulanan hastaların önemli bir kısmı, kullandıkları astım ilaçlarını ya tamamen bıraktılar ya da onlara olan gereksinimleri belirgin oranda azaldı.
Dr. Mustafa Çalık; "Son zamanlarda, alerji sorunlarının tedavisinde ön plana çıkan tamamlayıcı tedavi yöntemlerinden Mora Terapi ile yaptığımız çalışmalarda astım ve alerjide çok önemli ve yüz güldürücü sonuçlar aldık. Mora Terapi'nin başarısı, sanırım bu alandaki tartışmalara ve tedavi protokollerine de yeni bir boyut getirecektir. Bu başarılı sonuçlara ek olarak, tedavinin bilinen bir yan etkisinin olmaması da gelecekte bu tedavinin oldukça yaygınlaşacağına dair önemli bir göstergedir," diye konuştu.
Mora Terapi, yaklaşık 35 yıldır, başta Almanya olmak üzere, birçok Avrupa ülkesinde özellikle alerji tedavisinde ve daha birçok alanda başarıyla uygulanan bir tamamlayıcı tıp yöntemidir. Mora Terapi'de deneyimin en fazla olduğu ama aynı zamanda en fazla klinik deneyim gerektiren alan alerjidir.

5 Ağustos 2013 Pazartesi

Rezonans Terapileri ile Fazla Kilolardan Kurtulun

http://www.neosante.com.tr/
Kilo fazlalığı ve obezite sorunu, toplumsal çalışmalara, uyarılara, önlemlere rağmen giderek büyüyor. Fazla kilolar konusunda yanlış beslenme, insülin direnci, hareketsizlik birincil sebepler olarak ortaya çıkarken basit psikolojik travmaların dahi beslenme alışkanlıklarını değiştirebildiği de biliniyor. Depresyon ile fazla kilo arasındaki ilişki pek çok çalışma var. Özellikle 65 yaş altı, eğitimli ve yüksek gelirli insan grubunda daha fazla öne çıkan depresyon-fazla kilo ilişkisine ergenlik döneminde de sıklıkla rastlanıyor. Hamilelik döneminde fazla kilo almış annelerin depresif belirtiler geliştirdiği de gözlemlenen bir durum. Fazla kilo mu depresyona yol açıyor yoksa depresyon mu beslenme alışkanlıklarını değiştirerek fazla kilo almaya yol açıyor? Yönü tam tam olarak belirlenememiş olsa da her iki sorun arasındaki ilişkinin varlığı ve birbirlerine etkileri kabul edilen bir gerçek.
Son yıllarda dünyada pek çok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de fazla kilo sorununun çözümünde bir tamamlayıcı tıp yöntemi olarak Mora Terapi tercih ediliyor. Sonuçları bilimsel olarak araştırılan, yan etkisi son derece az, elektromanyetik rezonans tıbbı olarak da bilinen Sağlık Bakanlığı onaylı Mora Terapi, zararlı bağımlılıklardan kurtulmada geleneksel tedavi yöntemlerine göre daha kısa sürede ve kalıcı sonuçlar ortaya koyması sebebiyle en çok başvurulan tamamlayıcı tedavi yöntemlerinden biridir. Dr. Sema Karadağ Mora Terapi ile fazla kilolardan kurtulmak konusundaki görüşlerini ve süreci şöyle açıklıyor: “Kişiye Mora Terapi ile karbonhidrat bağımlılığının giderildiğini anlatmak gerekiyor. Terapi alanlar %91 oranında memnuniyetlerini ve karbonhidrat düşkünlüklerinin azaldığını belirtiyorlar. Memnuniyet açısından baktığımızda erkek ve kadın ayrımı olmamakla birlikte erkeklerin kas oranının fazla olması dolayısıyla daha kolay kilo verdiklerini gözlemliyoruz. İlk seans sonrasında bağırsaklar boşalıyor, ödem çözülüyor, bu durumun etkisiyle daha fazla kilo kaybı görülebiliyor. Özellikle genç yaşta olanlar ya da metabolizma yaşı genç olanların daha kolay kilo verdiği görüyoruz. Zor kilo veren kişilerdeki en büyük eksiklik su içmemek ve az hareket etmek. Mora Terapi ile kilo verirken dikkat edilmesi gereken hususlar, su içmek, haftada 3 gün hareket, ara öğünleri atlamamak, gece geç saatlerde yemek yememek ve en önemlisi düzenli kontrole gelmek.