14 Mart 2013 Perşembe

Alternatif Tıp ve Alternatif Tıp Yöntemleri

Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp 
Birbirinden farklı birçok terapiyi içine alan bir terimdir.
Çağdaş Tıp biliminin hastalık sebepleri ve tedavisi konusunda somut verileri olmadığı, hasta için henüz mevcut objektif ve kanıtlanmış bir tedavi yöntemi olmadığında hasta isteğiyle başlanılabilen veya çağdaş tıp tedavilerini destekleyici olarak hastanın rahatlaması, bağışıklık sisteminin güçlenmesi, psikolojisinin düzelmesi amacıyla uygulanabilen tedavi yöntemidir.
Alternatif eskinin yerine kullanılan anlamına da gelir, dolayısıyla bugünkü tıp eskinin yerine alternatiftir. Ayrıca bugünün tıbbı bütün eski tıbbı da bilir ve geçerliliğini sürdüren metodları hâlâ uygular.
Tıp asırlar önce, bugün "alternatif tıp" olarak tanınan şekilde yapılıyordu. Doktorlar, kendilerince hastalıkları muayene ediyor ve işe yarayabileceğini umduğu veya öğrendiği bitkiler, sular ve diğer maddelerle hastasını tedavi ediyordu. İnsanlığın bilgisi arttıkça ve yeni teşhis araçları (mikroskop, radyografi, manyetik rezonans, tomografi, elektron mikroskobisi, biopsi, kan dışkı idrar tahlilleri vb.) bulundukça hastalıklar ve bu hastalıkların tedavisinde kullanılan yöntemler daha kapsamlı olarak geliştirildi. Hastaya herhangi bir bitki yaprağı vermek yerine, fayda sağlayan etken maddeyi damıtıp ilaç haline getirdi. Etken maddelerin insan dokularında nasıl iyileşme yarattığını öğrenip, etken maddeden farklı, daha az yan etkisi olan ilaçlar sentezledi.
Bazı Alternatif Tıp Yöntemleri

Tarihi/Kadim Yöntemler 

·         Ayurveda
·         Akupunktur
·         Herbalism
·         Hipertermi
·         Siddha
·         Unani
·         Bitkisel tıp
·         Geleneksel Moğol Tıbbı
·         Çigong
·         Tui Na
·         Yoga

 Çağdaş Yöntemler 

·         Ortomoleküler tıp
·         Oksijen terapisi
·         Ozon terapisi
·         Detoksifikasyon terapisi
·         Aromaterapi
·         Şelasyon terapisi
·         Homeopati
·         Kiropraktik
·         Osteopati
·         Diyet takviyesi
·         Elektromanyetik alanlar
·         Masaj
·         Reiki
·         Terapötik Dokunuş
·         Johrei
·         Manyetik Terapi
·         Ses Enerjisi Terapisi
·         Işık Terapisi
·         Aleksandr Tekniği
·         Refleksoloji
·         Feldenkrais Metodu
·         Craniosakral Terapi
·         Rolfing
·         Nöral Terapi
·         Hipnoz

13 Mart 2013 Çarşamba

Enerji Tıbbının Kökeni

Dünya genelinde, bir yaşam gücü veya enerjisinin varlığına dair düşünce insanlar tarafından benimsenmektedir. Eski zamanlardan beri geleneksel kültürler, özel bir enerjinin tüm yaşama can verdiğine inanmışlardır. Bu enerji chi, prana, ruh, orgon, mana, eter, odyle, élan vital, biyokozmik enerji ve birçok başka adla bilinir.


"Yaşam gücü" veya "prana" terimine erken Ayurvedik referanslar M.Ö. 8. yüzyıla kadar uzanır. Batı’da daha M.Ö. 6. yüzyılda Pisagor, vücutta görünebilen yaşam enerjisini ya da pneuma’yı (ruhu) tasavvur etmişti. 100 yıl sonra, modern tıbbın babası Hipokrat, vücudun "Vis medicatrix naturae” de denilen, iyileşmeye yönelik doğal kapasitesini fark etmişti. Hekimlere, sağaltıcı yaşam gücünü yenilemek için hem hastanın içindeki hem de hastalar ve kozmos arasındaki engelleyici etkileri ortaya çıkarmalarını söylemişti. İyileşmenin kaynağı doktor değil tabiattı. 16. yüzyılda İsviçreli simyacı ve hekim Paraselsus ‘insanın içine ve çevresine parlayan bir küre gibi yayılan sağaltım enerjisi’ni bildirmişti. Bu enerjinin hastalıklara sebep olabildiğine, onları iyileştirebildiğine ve etkisini uzaktan da sürdürebildiğine inanıyordu. Ayrıca mıknatısların, gezegenlerin ve yıldızların bu enerjiyi etkileyebildiğini düşünüyordu. 

Çağdaş enerji tıbbının bazı teori ve uygulamalarında bu inançların yansımaları görülür. Ama Francis Bacon ve Fransız filozof ve matematikçi René Descartes tüm Batı tıbbı üzerinde çok daha büyük bir etkiye sahiptir. Bacon insanları ve dünyayı analiz etmek için mantık ve matematik kavramlarını kullandı. Bilimsel yasaların ‘tabiatla uyumlu olmaktan ziyade tabiata egemen olmak’ için kullanılması gerektiğine inanıyordu. Descartes ölçülebilir olan vücudun ve ölçülemez olan zihnin kesin olarak ayrı olduklarını öne sürmüştü. Vücut zihni etkileyebilirdi ama zihin vücudu etkileyemezdi. Bu fikirler insandaki hastalıkların fiziksel nedenlerinin araştırılmasını teşvik etti. Ayrıca zihnin fiziksel sağlığı etkileyebilme yetisinin de reddedilmesine yol açtı. Sonuç olarak hâkim olan bilim, ölçülemeyen veya nesnel olarak kanıtlanamayan herhangi bir fenomeni değersiz görür veya reddeder oldu. 17. yüzyıldan sonra Batı tıbbı öncelikli olarak hastalığın fiziksel unsurları üzerine odaklandı. Vücuttaki ölçülmesi zor etkileri araştıran bilim insanları sık sık göz ardı edildiler ya da alay konusu oldular. Sigmund Freud’un öğrencisi ve çalışma arkadaşı olan Avusturyalı psikiyatrist Wilhelm Reich ‘orgon’ enerjisi hakkındaki teorileri yüzünden hapse atıldı ve kitapları halkın önünde yakıldı. Ama görüşleri birçok beden-zihin yaklaşımını, özellikle de biyoenerjetiği etkiledi.


1990’larda, tıbba ve sağlığa ilişkin olarak yeni ortaya çıkan bilimsel bir paradigma ileri sürüldü. Biyofizikçi Beverly Rubik’e göre bu ortaya çıkan paradigma "Makineler ve mekanik düşünce çağında asla kabul edilip tanınmayan yaşamın yaratıcı, zeki, güçlendirici, akıllı ve dayanıklı özelliklerini konu alıyor. Canlı sistemler uyumluluklarını ve bütünlüklerini korumak için enerji harcayan, kendi kendini örgütleyen sistemlerdir. Sağaltım, nihai olarak kendi kendini sağaltma; içsel dinamik değişimlere veya dış zorluklara verilen doğal bir yanıttır.”


Bu yeni paradigma aynı zamanda şunu da iletir: "Vücuda - zihne uygulanan çok küçük veya belirsiz bir uyarıcının çok derin etkileri olabilir ve kişiyi iyileşme yoluna itebilir.”